31 Mayıs 2013 Cuma

GÜNLÜK - 31 MAYIS 2013




31 Mayıs 2013

KAVUN KOKUSU

Telefon çalar. Açılır, alo denir. O da ne, bir ses... Yatak odası tonuyla geliyor. Hine bak, hine; beni özlemiş de, sesimi duyacakmış da... Neyse, hadi biz de özledik. Bir şımardık. Çocuk-kadın arası bebek-seksi bir sesle kahkahalar patlattık. Eğlendik. Keyfimize baktık. Dedik, biliyoruz şahım hayatınızda başka kadınlar da mevcut... Siz yakışıklı adamsınız. Üstelik, başarılısınız sanat, iş ortamı vd... On parmakta on marifet... Bu cadalozların, hoppacıkların peşinden koşmaları boşuna değil. Ne yapsınlar, istiyorlar sizi.

Tabii, bir yandan da üzülüyorum haline. Çünkü, dayanılmaz gelen o caziben başına bela olacak. O kadınlar ki, hadi bir yat-iki yat senden ufak da olsa bir umut ışığı görmek isteyecekler. Yaranmaya çalışacaklar sana. Ardından, hükmetmeye... Doğamız böyle... Sizinki nasıl öyleyse!


Peki, benim seninle işim ne? Onu bilemeyeceğim. Her şeyi bilseydim, tanrı beni Faust kılardı. Pipim olurdu. Rasyonel değil bazı durumlar. Aramızda geçen o cilveli konuşmaların, seks oyunlarının, kirli sözcüklerin, tutkuyla karışık özlem ateşinin derinlerine inersek psikanaliz külliyatını devirmemiz lazım... O kadar uzun da yaşamayacağımıza göre; kitap, şiir, müzik... Bu tatlardan, bırak, ayrı ayrı beslenelim. Bir araya gelirsek de, artık gerisini kestiremiyorum. Fena... Hele, sen beni üst üste üç kere aradınsa... Bir sesini duyayım. Seni duvara dayayacağım, domaltacağım. Kuzum, kuzumsun benim... İlk seferde heyecandan elim ayağıma dolanabilir, fenayım. Ama, seni evin her köşesinde delirteceğim. Aşkım, nasıl özledim! 

Vallahi, yukarıdaki lafları aynen sen sarf ettin. Bir de, arada yok bana sık sık gelirsin. Eşyalarını getirirsin. Birlikte ne çok şey yaparız. Evime yerleşirsin. Diyorum, küçük cücük bacak arası edevatı neler de söylettiriyor arzudan adamlara. Ne sözler verdirttiriyor, ne desteksiz attırıyor. Biz de gülüp geçiyoruz artık. Diyoruz cevaben, canım bir bakalım. Ya bir araya gelip yanalım ya da ayrılalım. Bir bakalım anam, bekleyelim. 

Ardından bir sessizlik... Arkadaş, anlamıyorum sizi. Elinizin altında türlü hatun var. En eğitimlileri, en deneyimlileri, en deneyimsizleri, en lokumları... Hepsi de peşinizde koşuyor. Hâlâ, koleksiyonuma bir parça ekleyeyim diye heyecanlanan şeker çocukları gibisiniz. Sonra da, az insan az huzur... Böyle beylik laflar... Kabul edin kendinizi. Yalan söylemeyin, söz de vermeyin diyeceğim. Ama, kafanız çoğunluk düzeyinde fazla ayrıntıya inmeden çalıştığı için, diğer kadınlara hangi taktikleri uyguluyorsanız bize de aynı zar geliyor tabii.

Fakat, farkımız var kendi adımıza, naçizane o kadınlardan. Seninle birbirimize çok benziyoruz. Aslında, içten içe, bunu bal gibi biliyorsunuz beyefendi. İşte, en çok çekimin gücü korkutuyor bizi. Kavunu koklayabiliyorsunuz. Fetiş, afrodizyak, aşkla karışık erotizm kokuyor. Pembemsi-sarımsı-turuncumsu... Tadına alışınca özel bir tende, insan bir daha illa onda yemek istiyor. Diğerlerini yemeye devam etse de... Onlar mecbur, biyolojik ve kelek gibi geliyor. Ben bu ilişkinin -uzaktan da olsa- kavun koktuğunun farkındayım sana. Üstelik, daha yarmadan meyveyi, içini deşmeden. Çekirdekleri taşmadan dışına...

Burada tıkanıyorum. Ne desem, ne yazsam boş kaçıyor. Karşı karşıya geleceğimiz anı bekliyorum. 

Takvim mi? Hep sarkıyor, kestirmek ah ne mümkün!









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder