29 Mayıs 2013 Çarşamba




29 Mayıs 2013

NASIL KOKAR AŞKLA KARIŞIK EROTİK VAJİNA?


Gecenin bir yarısında seni düşünüp, hüzünleniyorum. Gözlerim yaşarıyor, ama sorun değil. Eskisinden daha az ağlıyorum. Hatta, gözlerimin tuzunu yitirmemek için zorla ağlamaya çalışıyorum. Çünkü, sevmeyince katılaşıyorum. Yazık ki, sadece dans edelim buna çok ihtiyacım var zamanlarımı katlettim. İçimdeki o çoğuldayan kadını tekilleştirdim. Çevrendeki kadınları göre göre sertleştim. Hani, şu sırf sana yaranmak için kadın oluşlarından, o özel kimyadan-varlık biçimlerinden, kendilerinden vazgeçmeye çalışan aynı kalabalığı gördükçe... Senin reklamını yapan her birini... Soğudum senden. Onlara aynı olmaları için kapı açtığın için kızdım. Garip, çarpık bir feministlik bu yaptığım! 

Beni yanında görseler, ayırmak için türlü ayak oyunlarını deneyecek ve kıskançlık krizleri içinde ucubelere dönüşerek varlığımı parçalamak, düşürmek için ellerinden geleni yapmaya çalışacak hemcinsleri korumak... Sonra, senin çoğunluğu kaybetmeme telaşı içinde, dünyevi bir düzeyde beni de onların arasına dahil etmen... Bir çeşit skor... Olmaz, bebeğim! Bu sefer ben gideceğim. Bir şarkıda ''seni unutmak inadındayım, ama hatırlıyorum'' benzeri döngüden bahsediyordu. Tam ortasındayım. Üstelik, cismani olarak seni arzulamanın doruğundayken... Büyük tehlike!


Hormonal bir yenilgi... Etin eti çekmesi... Beraber yatıp uyumak, bacaklarınla kollarının arasındaki kıvrıma uzanmak geçici bir huzur kırpıntısı...

Ardından, şeftali tüylerimin simsiyah tüylerine karışması ve öpüşmemiz an meselesi... İşlerin rayından çıkması, trenin hızla tünelimden geçmesi... Ayıplı tüm sözcükler... Günah, yasak, mahrem, dışarıda sarf edilemeyen... Suç ortaklığı... Üstümde çim biçme makinesi erkekliğin... Gıdıklarcasına, canımı acıtırcasına, sonra Baudelaire'in fahişesi gibi bacaklarımı iki yana açarcasına... Hayalarının kaba etlerime çarpması... Bir sürtünme... Yangın... Kokular, boyunların birbirine dolanması, sakalının saçlarıma karışması, nefesinin kulağımdan içeri dalışı, sesinin yankısı... Hepsi beni sana diğer kadınlardan daha fazla bağlayacak biliyorum. 

Çünkü, ibadet aşkta erotizmin eriyen mum görüntüsüyle tene serpilmesiyle başlıyor. Ardından, ten tene başka bir dilde çekiliyor. Ama, tenler başka tenler de istiyor. Fakat, iki ten yan yana gelince o başka tenleri unutuveriyor. Taaaaa ki, sıkılana veya travmalar yırtılana dek... Geçmişler, kalabalık... Bağımsızlık aidiyetlere, rutine dönüşüyor. 

İşte, bu sebeple çok seviyorum seni. Uzaktan kalbime arzuyu yaşattığın, onu hüzünle karıştırarak ensemden omurgalarıma doğru ateş topu yaparak telepatik şekilde gönderdiğin için... Beni düşündüğün, aşktan geçip -tarifi zor bir aşk bu, erkek dilinde erekte halinde- başka vücutlara dokunduğun, bana dokunma acelesiyle... Her vakit yanında oynaşmak, cilveleşmek, ellemek istediğin... Başkalarında benimle seviştiğin... Belki de, bana olan öfkeden başkalarını hunharca becerdiğin ama, gel dediğin halde inatla gelmeyişim... Seni unuttuğum anlamını taşımıyor. Aksine, daha fazla içime alıyorum seni. Sadece, fark etmiyorsun kendini. Bu da beni daha özgür kılıyor, sana sahip olarak.

Çaresiz çocuk adamlardan birisin. Hani, şu hep saf olanı siyahın içinde, kadınların arasında arayan... Hani, hep onlara güvenmeyen, çoğunu kurnaz bulan, ama onlara da mecbur bir mahkûm kılan kendisini. Açıklanamayan bir istek hali... Yanması saç diplerinin, dudaklarının uyuşması, bacaklarının arasının sızlaması... Sevişme öncesi kasıkların ağrıması, canın acıması... Boşalmayla beraber gelen rahatlama, masaj dinginliği, rehavet, yatağın ana kucağına dönüşerek seni uyku hapı içmişsin gibi uyutması... 

Tüm bu gelişmelere müdahale edebilecek tanrıça değilim ben! Hiçbir kadın o kadar sabır küpü, tanrıça da değil nitekim. Farkındayım. Seni artık o inden çıkaramayacağımın... Sadece, bir gün belki olur ya, bir gün, açıklanması güç bir çekimin hortumuyla girebiliriz iç içe. Meydan savaşında birbirimize saldırabiliriz. Gömleğinin düğmelerini kırabilirim o telaşla, yanağını tırnaklayabilirim. Kolumu morartabilirsin hızla, yüzümü duvara dayayıp sıvaları öptürebilirsin beklenmedik saniyesiyle saatin. Evinin fayanslarında sürünebiliriz su yılanlarına benzeyerek, ıslak... Kaygan... 

O vakte değin, ceza olarak yeryüzünün her erkeği gibi lanetisin pipinin. Kimi zaman taş sertliğinde penisinin, şişen hayalarının... Hamalısın. Küfedeki her vajinayı, benim vajinamın kokusunu merak ederek koklayacaksın. Menekşe, yasemin, fındık, lavanta, vanilya, baharatlı keskin kokular, zeytinyağı, elma... Bilinmez! Bilemezsin, kendin tatmadıkça burnun dibine varana. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder