26 Eylül 2012 Çarşamba

HENRY MILLER’IN ROMANLARINDAKİ CİNSEL UNSURLAR


26 Aralık 1891’de, Alman göçmeni Katolik bir ailenin çocuğu olarak New York’da dünyaya gelen Henry Miller büyük zorluklar içinde büyümüş, bulaşıkçılıktan barmenliğe değin pek çok işte çalışmıştır. New York Üniversitesi’nde bir süre okumuştur. 1917’de Beatrice Wickens’la evlenen Miller, ikinci evliliğini de 1924’te June Mansfield’la yapmıştır. Bu dönemde yazmayı sürdürse de, para kazanamıyor sürekli başka işlerde de çalışmak zorunda kalıyordu.

Ardından 1930’larda Paris’e gitti. Orada parasız, bohem bir hayat sürmeye çalışarak çeşitli sanat çevrelerinden isimlerle tanıştı. Dönemin etkili akımlarından sürrealizm onun da dikkatini çekti ve yaşamıyla bire bir paralellikler gösteren -1962’ye değin Amerika’ya sokulması yasaklanan- ‘‘Yengeç Dönencesi’’ adlı kitabını yazdı. Bu kitapta Paris’te yaşadığı günleri, cinsel deneyimlerini, umutsuzluğu, orta sınıfın ahlak anlayışının arka yüzünü, yıkılan tabuları açık bir dille anlattı. Bu kitap ancak, tutkulu bir aşk ve cinsellik yaşadığı bir başka yazar Anais Nin’in ve arkadaşı Otto Rank’ın desteğiyle 1939’da basılabilmiştir.

Ardından; bir başka ses getiren, ‘‘beat’’ kuşağına öncülük eden ve çeşitli ülkelerde basım konusunda davalık olan kitabı ‘‘Oğlak Dönencesi’’ ve üçleme şeklinde tasarlanan ‘‘Neksus’’, ‘‘Pleksus’’ ve ‘‘Sexus’’ eserleri yazılmıştır. Miller, yazarlığın dışında amatör piyanist ve ressam olarak da biliniyordu.

Sizin için tasvir uzmanı, kelime avcısı ve açık sözlüğüyle kendine hayran bırakan Miller’ın kitaplarından birkaç bölüm seçtik:

* ‘‘Kızlar soyunuk; kıçlarına kıymık batmasın diye döşemeyi inceliyoruz. Yüksek topuklular ayaklarında hala. Ama kıç! Kıç sarkmış, kırışmış, zımparalanmış; bilardo topu ya da cüzzamlının kafatası kadar pürüzsüz, sert ve parlak.’’

* ‘‘akmakta olan her şeyi seviyorum: nehirler, lağımlar, lav, meni, kan, safra, sözcükler, cümleler. fahişenin üzerine saçıldığında dölün akışını seviyorum. haşlayarak dökülen idrarı ve sonsuzca süren alkışı seviyorum; histeriklerin sözcüklerini ve cümlelerin dizanterili gibi akışını seviyorum. akışkanları seviyorum, hatta tohumları uzaklara taşıyan, doğurganlıktan uzak aybaşı kanının akışını da. akan metinleri, esoterik, yoldan çıkmış, çok biçimli veya tek yanlı da olsalar severim. oluklardan akan tükürüğü, göğüsteki sütü, dölyatağından akarak gelen keskin balı, tüm akışkanları, eriyen, rezilce ve dağınık tüm cerahatlar ve pisliği, akarken başlangıca dair duyularını yitiren, ölüme ve çözülmeye doğru müthiş çevrimi meydana getiren herşeyi seviyorum.’’

* ‘‘cinsel yönden güçlü olduğun için güçlü erkek sanıyorsun kendini ama bir erkekten çok kadınsın sen. cinsel gücün, henüz kullanmaya başlamadığın daha büyük bir gücün belirtisi ancak. baştan çıkarma gücünü kullanarak saptamaya çalışma erkek olduğunu. bu çeşit güce ve çekiciliğe aldanmaz kadınlar. kafaca ele geçirilmiş olduklarında bile durumu yöneten kadınlardır. bir kadın cinsel yönden tutsak edilebilir, gene de üstün gelebilir erkeğe. öbür erkeklerden daha çok güçlük çekeceksin, çünkü başka birine üstün gelmek ilgilendirmiyor seni. kendi kendine üstün gelmeye çalışacaksın sen her zaman, sevdiğin kadın alıştırma yapmana yarayan bir araç olacak yalnızca.’’










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder