1964 doğumlu, Fransız ressam Paul
Laurenzi özellikle kadın figürleri erotizm, aşk, çıplaklık, tutku ve hüzün gibi
kavramlar çevresinde çalışan bir ressam…
Resimlerinde ilk göze çarpan durum,
ana tanrıça hatlarıyla (ona dolgun göğüslerin, geniş kalçanın ve hafif ayva
göbeğin birleşimi diyoruz) bize yönelik
donuk, ciddi, dalgın yahut hüzünlü bakışlar atan kadınlar… Öyle ki; bazılarının
memeleri transparan elbiselerinden dışarı fırlamışken, kalçalarının
yuvarlaklığı sandalyeden taşmışken, jartiyerleri eteklerinin altından
görünürken hayli seksi oldukları kadar, hayli kadınsal bir duyarlılığı,
anaçlığı, zarafeti ve özgüveni taşıyorlar.
Laurenzi figürlerini genellikle
esmerlerden yana tercih ederken, kimi zaman kumral ve kızıl figürlere de
rastlıyoruz. Bazen, bu figürler Klimt’ın resimlerindeki gibi yan yana da
bulunabiliyor. Şüphesiz ki, vücut hatlarıyla ve erotik duruşlarıyla Klimt’ın kadınlarından
daha baskınlar ve şehvetliler… Kimi resmilerde cinsel ilişkiye girerken de
görebiliyoruz onları.
Fakat, erkek figürlerin yüzleri
belli belirsiz, ucubik yahut vücut hatları kadınlara oranla incecik… Bu da,
tersinden bir göndermeyle kadının cinsel ilişkide bir obje olmadığını ve
aksine, ilişkiyi onun şekillendirdiğini, başat olanın onun varlığı olduğunu
kanıtlıyor.
Gerek figür kullanımları gerek
renk geçişleri anlamında, sanki Ortaçağ şatolarını süsleyen gizemli bir yanı
bulunuyor Laurenzi’nin tablolarının.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder